Yaşamak...
“Yaşamak yürek ister.
Belki de bu yüzden dünyaya gelenlerin çok azı yaşar.
Çoğunluğu yalnızca yaşadığı günü kurtarır,
var olmakla yetinir ve kendi varlığı altında ezildikçe ezilir.
Değiştiremeyeceği gerçekleri olduğu gibi kabul etmek
ve bu değişmezlikten kendine yeni bir yaşam sevinci yaratmak da yürek ister; değiştirebileceğini değiştirmeye çalışmak da.
Sanıldığı gibi insanı korkutan;
dünya, zorluklar, yaşam koşulları ya da başkaları değildir.
İnsan en çok kendisinden korkar;
kendi duygularından, kendi güçsüzlüklerinden, kendi zaaflarından, kendi acılarından, kendi coşkularından ürker...”
böyle satırlar düşürmüş kağıda ünlü yazar Oscar Wilde.
Yüzyılı aşkın süre önce yazılmış bu sözlere bakınca her şey durmadan değişirken nasıl oluyor da insanın, ruhunun, özünün aynı kaldığına şaşırmamak elde değil...
Yaşıyoruz. Hepimiz kendimizce anlamlar yüklüyoruz an’larımıza.
Öğreniyoruz, okuyoruz, konuşuyoruz.
Kesintisiz bir iletişim hali ailemizle, çevremizle, doğayla...
Dostlar ediniyoruz, değişik şehirler geziyor hatta belki farklı ülkeler tanıyoruz. Evleniyoruz, çocuklar getiriyoruz dünyaya. Belki bazılarımız boşluktan sıkılıyor ama beyin kıvrımlarımızda dolaşan düşünceler yalnız bırakmıyor bizi.
Hep bir gürültü, dışarda değilse bile kendi içimizde.
Sonra monotonluğa dönüşen her şey de olduğu gibi bıkkınlık hali. Bir de hiç yakamızı bırakmayan yorgunluk... Ama hep yorgunluk... Yorgunluk...
Telaşlardan geriye kalan tek şey!
Yaşamla inatlaşmaktan, bin bir bahane ile ahengine kapılıp gitmekten kendimizi alıkoyduğumuzda elimize verilen tek şey..
Şimdilerde daha da zor gibi o nehrin akıntısına kapılmak. Yeni kapılar açmak içeri ve dışarı, açılan kapılardan girmeye cesaret etmek daha bir kaygı verici!..
Çünkü Wilde haklı “insan en çok kendinden korkuyor.” Başkalarını tanımaya çalışırken en çok kendine yabancı kalıyor.
Kendini gerçekleştirmenin ilk ve en büyük adımının kendini tanımaktan geçtiğini bilerek ama üzerinde durmayarak, erteleyerek tüketiyor yaşamı.
Yine insan en az sevgiyi kendine besliyor, en yoğun nefretleri kendine yüklüyor farkında olmadan.
Mutluluklara, hüzünlere, sevinçlere, aşklara, acılara, sıkılmışlıklara, huzura yani kelimelerle ifade edilecek ya da edilemeyecek bütün duygulara dokunarak yaşamak yürek istiyor. Yaşamın köşesinden değil ortasından geçerek, risklerini alarak, heyecanın tadını damağında duyarak yaşamak yürek istiyor.
Sorumlulukları yük yapmadan yaşamak yürek istiyor. Bilemiyor ve çuvallıyoruz.
İçimizde bir yerlerde saklı isteğimiz var ama hareketimiz yok. Oysa hareket varlığın delili...
O zaman hemen şimdi yerimizden kalkmalı, bütün bu döngünün içinde önce kendimizi tanımaya başlamalı, değiştiremeyeceklerimizi kabul etmeli, değiştirebileceklerimiz için yürekle çalışmalı!
Belki de bu yüzden dünyaya gelenlerin çok azı yaşar.
Çoğunluğu yalnızca yaşadığı günü kurtarır,
var olmakla yetinir ve kendi varlığı altında ezildikçe ezilir.
Değiştiremeyeceği gerçekleri olduğu gibi kabul etmek
ve bu değişmezlikten kendine yeni bir yaşam sevinci yaratmak da yürek ister; değiştirebileceğini değiştirmeye çalışmak da.
Sanıldığı gibi insanı korkutan;
dünya, zorluklar, yaşam koşulları ya da başkaları değildir.
İnsan en çok kendisinden korkar;
kendi duygularından, kendi güçsüzlüklerinden, kendi zaaflarından, kendi acılarından, kendi coşkularından ürker...”
böyle satırlar düşürmüş kağıda ünlü yazar Oscar Wilde.
Yüzyılı aşkın süre önce yazılmış bu sözlere bakınca her şey durmadan değişirken nasıl oluyor da insanın, ruhunun, özünün aynı kaldığına şaşırmamak elde değil...
Yaşıyoruz. Hepimiz kendimizce anlamlar yüklüyoruz an’larımıza.
Öğreniyoruz, okuyoruz, konuşuyoruz.
Kesintisiz bir iletişim hali ailemizle, çevremizle, doğayla...
Dostlar ediniyoruz, değişik şehirler geziyor hatta belki farklı ülkeler tanıyoruz. Evleniyoruz, çocuklar getiriyoruz dünyaya. Belki bazılarımız boşluktan sıkılıyor ama beyin kıvrımlarımızda dolaşan düşünceler yalnız bırakmıyor bizi.
Hep bir gürültü, dışarda değilse bile kendi içimizde.
Sonra monotonluğa dönüşen her şey de olduğu gibi bıkkınlık hali. Bir de hiç yakamızı bırakmayan yorgunluk... Ama hep yorgunluk... Yorgunluk...
Telaşlardan geriye kalan tek şey!
Yaşamla inatlaşmaktan, bin bir bahane ile ahengine kapılıp gitmekten kendimizi alıkoyduğumuzda elimize verilen tek şey..
Şimdilerde daha da zor gibi o nehrin akıntısına kapılmak. Yeni kapılar açmak içeri ve dışarı, açılan kapılardan girmeye cesaret etmek daha bir kaygı verici!..
Çünkü Wilde haklı “insan en çok kendinden korkuyor.” Başkalarını tanımaya çalışırken en çok kendine yabancı kalıyor.
Kendini gerçekleştirmenin ilk ve en büyük adımının kendini tanımaktan geçtiğini bilerek ama üzerinde durmayarak, erteleyerek tüketiyor yaşamı.
Yine insan en az sevgiyi kendine besliyor, en yoğun nefretleri kendine yüklüyor farkında olmadan.
Mutluluklara, hüzünlere, sevinçlere, aşklara, acılara, sıkılmışlıklara, huzura yani kelimelerle ifade edilecek ya da edilemeyecek bütün duygulara dokunarak yaşamak yürek istiyor. Yaşamın köşesinden değil ortasından geçerek, risklerini alarak, heyecanın tadını damağında duyarak yaşamak yürek istiyor.
Sorumlulukları yük yapmadan yaşamak yürek istiyor. Bilemiyor ve çuvallıyoruz.
İçimizde bir yerlerde saklı isteğimiz var ama hareketimiz yok. Oysa hareket varlığın delili...
O zaman hemen şimdi yerimizden kalkmalı, bütün bu döngünün içinde önce kendimizi tanımaya başlamalı, değiştiremeyeceklerimizi kabul etmeli, değiştirebileceklerimiz için yürekle çalışmalı!
2 Beğeni
Yazan Uzman
|
Makale Kütüphanemizden | ||||
|
Sitemizde yer alan döküman ve yazılar uzman üyelerimiz tarafından hazırlanmış ve pek çoğu bilimsel düzeyde yapılmış çalışmalar olduğundan güvenilir mahiyette eserlerdir. Bununla birlikte TavsiyeEdiyorum.com sitesi ve çalışma sahipleri, yazıların içerdiği bilgilerin güvenilirliği veya güncelliği konusunda hukuki bir güvence vermezler. Sitemizde yayınlanan yazılar bilgi amaçlı kaleme alınmış ve profesyonellere yönelik olarak
hazırlanmıştır. Site ziyaretçilerimizin o meslekle ilgili bir uzmanla görüşmeden, yazı içindeki bilgileri kendi başlarına kullanmamaları gerekmektedir. Yazıların telif hakkı tamamen yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle başka mecralara aktarılamaz. Sitemizde yer alan herhangi bir yazı başkasına ait telif haklarını ihlal ediyor, intihal içeriyor veya yazarın mensubu bulunduğu mesleğin meslek için etik kurallarına aykırılıklar taşıyorsa, yazının kaldırılabilmesi için site yönetimimize bilgi verilmelidir.