2007 yılında katıldığım bir hipnoz eğitiminde bir uygulamaya hakkal yakin olmak istedim ve Dünya Hpnoz Birliği Başkanı Prof. Dr. Walter Bongartz “Kimgelmek ister sahneye dediğinde” hemen “ben ben ben” diye atladım ortaya. Çünkü içimde çözmek istediğim bir şey vardı ve belki de bu bir fırsat olabilirdi. Siz hiç hep uğraştığınız halde bir şeyleri tamamlayamadığınızı düşündünüz mü, bir şeylerin eksik olduğunu hissettiniz mi, hep yapıyorum yapıyorum ama bir şeyler eksikti . Okuyorum, eksik . çalışıyorum eksik, evleniyorum eksik, çocuk sahibi oluyorum eksik, ev alıyorum eksik, araba alıyorum eksik, işe giriyorum eksik, işten istifa edip kendi işimi kuruyorum eksik, hep eksik. Neydi bana yetmeyen. Bunu bulmak istiyordum. Bir zamanlar bir yazı okumuştum bir yerlerde diyordu ki yazıda ;
Hiç eksik bir taraflarınızın olduğunu düşündüğünüz oldu mu. Eksiklik hissettiniz mi hayatınızda. Peki neydi eksikliğini hissettiğiniz şey. Bunun ne olduğunu bulabildiniz mi? Ve eğer bulduysanız bu eksikliği kapatabildiniz mi? Bu soruların cevaplarını duymayı gerçekten isterdim.
Haydi hep birlikte çıkalım mı bu arayış serüvenine. Düşünelim bir. Taaa varlığınızın dünyaya ilk merhaba dediği ana dönelim. Önce yalnızdık. 9 ay boyunca karanlık bir yerde dışarı çıkmayı bekledik ve dünyaya ağlayarak geldik. Ağlayışımız bile sanki pişmanlığımızı ortaya koyar gibiydi. Ya da sanki mecburen gelmiş gibi.
Derken biraz büyüdük ve kendimizi bildiğimiz anda, işte o içimizi kemiren, kalbimizi kurcalayan tuhaf duyguyu hissettik:
BİR YERDE BİR EKSİK VAR.
"Bunun sebebi ne?" diye sorduk kendimize. Eksiklik korkuttu ya da ürpertti içimizi . Ama sorular cevapsız kalınca sancı verdiğinden yapıştırdık cevabımızı.
"Demek ki sahip olmadığımız bir şeyler var ve biz bu nedenle eksiklik hissediyoruz."
Neye sahip olmamız gerektiğini düşünmeye başladık bu kez. Çocukken, "yaşımız küçük" diye düşündük. Her istediğimizi yapamıyoruz. Kurallar, yasaklar var. Ve bu kurallar aslında sözüm ona bizi korumak içindi. Bir gün büyüdüğümüzde her şey yoluna girecekti. Buna inanmaya ve bu inançla büyümeye başladık
Büyüdükçe değişen pek bir şey olmadı. Yine huzursuzduk. Yine içimizde bir ses ayni sözcükleri fısıldıyordu:
"Bir eksik var."
Kafamız karıştı. Bu berbat, bu insanı içten içe kemiren duygudan nasıl kurtulacaktık?
Aklımıza yeni ve orijinal (!) cevaplar geldi: Hele şu üniversiteyi kazanayım geçecek. Okulu bir bitireyim geçecek. İse girince geçecek. Para kazanınca geçecek. Tatile gidince geçecek. Üniversite sınavlarını kazandık. okulu bitirdik. İşe girdik. Kartvizit aldık. Çalıştık. Para kazandık. Taşındık. Araba aldık. Çalıştık. Eve yeni eşyalar aldık.Tatile gittik. Terfi ettik. Kartviziti değiştirdik. Daha çok çalıştık. Daha çok para kazandık. Çalıştık. Çalıştık. Yine çalıştık. Ama geçmedi. "Bir yerde bir şeylerin eksikliği var" hissi, hala orada duruyordu.
Bu sefer de "Sevgilimiz olunca geçecek" dedik. "Yalnızlığımız sona erince bu illetten kurtulacağız." Beklemeye başladık. Derken, biri çıktı karsımıza. aşık olduk. Ve anında başka biri olduk. Daha güçlü, daha güzel, daha akilli biri. Hesap cüzdanları, kartvizitler, hatta ilaçlar bile böyle hissetmemizi sağlamamıştı. Sevgilimizin gözlerinde, daha önce bize verilmemiş kadar büyük sevgi ve hayranlık gördük. Sevgilimizin gözlerinde Tanrı' yi gördük. Işığı gördük.
Yaşasın artık bu eksiklik duygusundan kurtulmuştuk. Ses gelmiyordu içimizden. Ama bu sevinç de çok sürmedi. Yine bir şeyler eksikti. Derken evlendik. Derken bir çocuk olunca geçer dedik bu eksiklik hissi. Çocuk okula başlasın , okulu bitirsin , evlensin barklansın. Bu arada bir yazlık bir kışlık olsun. Çocuğu bir evlendirelim. En nihayetinde hele bir emekli olayım geçecek derken bir fark ederiz ki Yıllarca uğraştık, eksiğin ne olduğunu bulamadık. Başladığımız yere geri döndük. Halbuki her şeyi denedik, her yere baktık.
Gerçekten bakmamız gereken her yere baktık mı?
Ben de gerçeknten bakmam gereken yere bakmaya karar vermiştim. Derken Prof. Bongartz gözlerimi kapatmamı ve usulca kendi iç yolculuğuma çıkmamı söyledi ve ben de yaptım. İlkokul yıllarıma gitti serüvenin tohumları. 5.5 yaşındayım. Ablam ve abim okula gidiyorlar. Ben de gitmek istiyorum. Annem olur veriyor ve beni de okula yazdırıyor. Önceleri ürkek ve çekingenim, sonraları öğretmenimi seviyor ve benimsiyorum, kısa süre sonra öğretmenime bağlanıyorum. Bir gece annem ve babamın aldığı bir kararla başka bir semt ve başka bir okula göç etmişiz haberim yok. Ertesi gün gözümü başka bir evde açıyorum, başka bir okuldayım, başka bir öğretmen ve üstelik korkunç bir kadın. Benim travmam resmen . Derken birinci dönem karne notlarım hepsi iyi iyi iyi diye diziliyorlar sıra sıra… Tabi mükemmeliyetçi annem bu durumdan pek de hoşnut olmuyor ve ardından sıkı bir ceza geliyor. Karne elinde ben küçücük olmuşum sahnede,parmağı gözümde kocaman ses sanki gürlüyor kulaklarımda “ sana ceza” diyor “bu sömestrede hiçbir yere gitmeyeceksin, ablan teyzenin kızına gidecek ama sen sokağa bile çıkmayacaksın”. Hadi sokağa çıkmayayım ama o yaştaki benin sokağa çıkmaması bir şey değil de teyzemin kızına gönderilmemek demek inanılmaz büyük bir ceza. Anlamı o kadar büyük ki. O anda psikolojide temel kabuller dediğimiz bir temel kabulüm derinden sarsılıyor ve yetersizlik temel kabulü oluşuyor ve üstüne mükemmelik afonsiyonel şeması oluşuyor. Ve o andan itibaren hayatım boyunca her zaman ama her zaman bir daha asla o duruma düşmemek için sürekli olarak yetersizlik duygusu yaşamamak için çabalayıp duruyorum ve hep bir şeyler yetmiyormuş gibi hissediyorum.
Tabi ki bunu gördüğüm anda gözyaşlarım akmaya başladı oradaki küçücük kızın acizliğine çok üzüldüm. Gözyaşlarım aktı. Onu aldım, sardım ve kucakladım, kendi korumama aldım. O günden sonra bunu tedavi etmeye özen gösterdim. Ve düşünmeye başladım bir annenin, bir babanın veya bir öğretmenin insan hayatında ne denli önemli olduğunu. Bir sözcüğün bir davranışın bir anda hayatın akışını ne denli değiştirebileceğini…
Şimdi sevgili dostlar kendi içinize en son ne zaman baktınız bilmiyorum ama en yakın zamanda şöyle biraz kendinize zaman ayırır mısınız lütfen. Kendi içinizde neyin eksikliğini hissederek yaşadığınızı bilerek kendinizi sevmeye başlar mısınız lütfen. Yoksa tüm bunların bir saçmalık olduğunu düşünüp yukarıdaki kapatma düğmesini tıklayıp kendi eksiklikleriniz tamamlama serüvenine devam mı edeceksiniz körlemesine?
Sağlıkla Kalınız
Bu yazıya atıf yapmak için yazının internet adresine link verilmelidir. Yazı yazarının izni olmaksızın başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
* Yayın Tarihi : 15-12-2009 - 20:24 (5253 gün önce),
* Ortalama Günde 0.73 okuyucu.
* Karakter Sayısı : 6812, Kelime
Sayısı : 965, Boyut : 6.65
Kb.
Lütfen Dikkat :
Sitemizde yayınlanan mesleki anıların telif hakkı tamamen
yazarlarına aittir, eserler sahiplerinin muvaffakatı
olmadan hiçbir suretle çoğaltılamaz, başka bir
yerde kullanılamaz, kopyala yapıştır yöntemiyle
başka mecralara aktarılamaz.
Bu metinden alıntı yapmak için alıntı yapılan yazıya
"Kendi İçimdeki Yolculuk" başlıklı yazının tüm hakları yazarı Psk.Dnş.Ayla KETRE'e aittir ve yazı, yazarı tarafından TavsiyeEdiyorum.com (http://www.tavsiyeediyorum.com) Mesleki Anılar Kütüphanesinde yayınlanmıştır. ibaresi eklenmelidir.
Bu ibare eklenmek şartıyla, yazıdan Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa uygun kısa alıntılar yapılabilir, ancak yazarının izni olmaksızın makalenin tamamı başka bir mecraya kopyalanamaz veya başka yerde yayınlanamaz.
Sitemizde sayfası bulunan site üyemiz profesyoneller
üye
sayfaları içinden, Mesleki Anılarınız bölümü altında, YENİ
ANI GÖNDERİN linkini izleyerek bu sayfaya
mmesleki anılarını ekleyebilirler.